23 Kasım 2010 Salı

(Kitap İncelemesi) Hamas

Yazar: Bora Bayraktar
Yayıncı: Karakutu Yayınları
Basım Yeri: İstanbul
Yayınlanma Tarihi: 2007

İsrail-Filistin çatışması, Ortadoğu’nun kalbinde 50 yılı aşkın bir süredir derin bir yara olarak var olmaya devam etmektedir. Bu süreçte, art arda gelen savaşlar ve gerek komşu ülkelerin müdahalesi gerekse Soğuk Savaş öncesi ve sonrası dönemde süper güçlerin müdahaleleri sonucu konu küresel bir boyuta da taşınmıştır. Devam eden mücadele boyunca Filistin tarafında “direnişçi” sıfatıyla ortaya çıkan bazı aktörler ve bu aktörlerin İsrail ile ilişkisi düz bir çizgi izlememiş, inişli-çıkışlı ve her iki taraf için de çok sayıda insanın hayatına mal olan bir sorun olarak devam etmiştir. Bu aktörlerin başında El-Fetih ve özellikle son 20 yıldır faal olan Hamas gelmektedir.

ATV Dış Haberler Editörü ve aynı zamanda Marmara Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları doktora öğrencisi olan ve bölgede uzun süre bulunma şansını yakalamış olan Bora Bayraktar tarafından yazılan ‘Hamas’ adlı kitap, özellikle konuya genel anlamda bakmak isteyenler ve son dönem olaylarını takip etmek isteyen kişiler için uygun bir kaynak sunmaktadır. Bu anlamda eserin bir tür giriş kitabı niteliğinde olduğu söylenebilir.
Kitap beş bölümden oluşmaktadır. Yazar, giriş bölümünde 12 Kasım 2004 tarihinde ölen Yaser Arafat’ın ardından Filistin halkının gösterdiği tepkiyi ve bu “zamansız” ölümün ardından ortaya çıkacak olan alternatif liderleri okuyucuya aktarmaktadır.

Filistin’den Hamasistan’a başlıklı birinci bölümde, 25 Ocak 2006 tarihinde yapılan seçimlerde sandık başına giden Filistinlilerin niçin ağırlıklı olarak El-Fetih yerine Hamas lehine oy kullandığı sorgulanmaktadır.
Arafat’ın ölümü sonrası yüzde 62’lik bir destekle 9 Ocak 2005’te Başkan seçilen Mahmud Abbas’ın, “barışçı direniş” ve İsrail ile masaya oturma planları dönemin İsrail Başbakanı Şaron ve ABD Başkanı Bush tarafından çok sıcak karşılanmamıştı. Ancak yazarın da ifade ettiği gibi barış konusunda ümitsiz olan sadece ABD ve İsrail liderleri değildi. Filistin halkı da ikinci intifada sonrası barışa dair tüm ümitlerini yitirmişti.

Hamas ise seçimlere katılmayı destekleyen ve bu fikri reddeden iki grup arasındaki yoğun tartışmaların ardından seçimlere girme kararı aldı. Yazar, seçim öncesi El-Fetih’in ve Hamas’ın bölgedeki faaliyetlerini ve seçim sonrası atmosferi okuyucuya bizzat bölgede bulunduğu sürece edindiği gözlemlerle sunmaktadır. Bu noktada Hamas’ın kadın kolları başkanı Cemila El-Şanti ile yapılan görüşme ve Gazze İslam Üniversitesi’nde yapılan gözlemler kadınların Hamas’ın galibiyetinde oynadığı rolü okuyucuya sunmaktadır. Ayrıca, “Yüzde 77’lik bir katılım sağlanan ve uluslararası gözlemciler tarafından izlenen seçimler sonrası alınan yüzde 44 lük oy ile iktidara gelen Hamas için sonraki adım ne olacaktır? İsrail tanınacak mıdır ve “terörist” faaliyetler yerini barışçı siyasal hak arama mücadelesine bırakacak mıdır?” sorularına cevap aranmaktadır.

Filistin’de İslami Hareket başlıklı ikinci bölümde ise yazar, Hamas’ın tarihini 1928 yılında kurulan Müslüman Kardeşler hareketi ile başlatmaktadır. Gerek Müslüman Kardeşler ve gerekse Hamas anlatılırken izlenen yol, bu hareketlerde önemli bir rol oynayan kişilerin hayat hikayelerinin okuyucuya kısa bir şekilde verilmesi şeklindedir. Bu sayede olaylar arası bağlantılar ve bu kişilerin oynadığı rol daha iyi anlaşılmaktadır.
Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Filistin’e 1945 yılında girmesi ve izleyen yıllarda Mısır’daki siyasi gelişmelere paralel olarak Gazze’deki faaliyetlerinin bazen kesintiye uğraması ve bazen şekil değiştirmesi kitapta detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Döneme ait önemli bir detay da Arafat’ın, İsrail’e karşı Müslüman Kardeşler’e bağlı olarak 1948 Savaşı’na katılmış olması ve uzun yıllar Gazze’de örgütün bazı Arap ülkeleri ve Batılı ülkeler tarafından Arap milliyetçiliğine karşı desteklenmiş olmasıdır. 1967 Savaşı sonrası Arapların uğradığı ağır hezimet, El-Fetih’in Arafat liderliğinde direnişin en güçlü sembolü ve temsilcisi olması sonucunu doğurmuştur. Bu harekete karşı İsrail tarafından arka çıkılan Müslüman Kardeşler Örgütü’nün izlediği yol, El-Fetih’in izlediği yoldan daha farklı olmuştur.

Yazara göre bu tarihlerde iki örgütün birbirinden ayrıldığı en önemli nokta silahlı mücadeleye girişin zamanlamasıdır. O yıllarda Müslüman Kardeşler Örgütü için Filistin’in İslami dönüşümünün silahlı mücadeleden daha öncelikli olduğu görülmektedir. Ancak 1987 yılında gerçekleşen birinci intifada sonrası Örgüt, silahlı mücadele için doğru zamanın geldiğine karar kılmış ve aynı yıl silahlı Hamas örgütün kuruluşunu ilan etmiştir. Kitapta Hamas’ın ‘anayasası’ maddeler halinde verilmekte ve böylece örgütün ideolojisi genel hatlarıyla anlatılmış olmaktadır. Aynı bölümde El-Fetih ve Hamas çatışmalarının başlangıcı, Marc El-Zuhor sürgünü ile Hareket’in liderlerinin dünya kamuoyu tarafından tanınması, Kanlı Cuma ve El- Halil olayları da detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.

Hamas’ın Yükselişi başlıklı üçüncü bölümde, büyük umutlarla Eylül 2000’de yapılan Camp David görüşmeleri sonunda yaşanan başarısızlık, bu başarısızlığı izleyen ikinci intifada ve sonrasında gerçekleşen olaylar anlatılmaktadır. Kitapta, İntifada sonrasında İsrail’de Ehud Barak’ın yerine Ariel Şaron’un Başbakan olarak seçilmesi ile şiddetin tırmandığı ifade edilmekte ve 2001 yılında giderek yaygınlaşan intihar saldırılarının, Hamas tarafından ‘militarist bir toplum’ olarak görülen İsrail’e karşı bir ‘direniş stratejisi’ olarak algılandığı yazılmaktadır.(syf.105) Yazar bu noktada intihar saldırılarını gerçekleştirenlerin dört kategoriye ayrıldığını belirtiyor: Birincisi, Hamas ve İslami Cihad eylemlerini gerçekleştiren ‘dinci fanatikler’, ikincisi El-Fetih’e bağlı milliyetçi gruplar, üçüncüsü aile ya da dostlarını kaybeden intikam komandoları ve dördüncü grup işbirlikçi olmadığını kanıtlamak isteyen ve ‘kandırılan’ gençler. İntihar bombacıları ve saldırılarda kullanılan Kassam füzelerine de detaylı olarak yer verilen bu bölümde, 2003 yılında dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron tarafından alınan Gazze’den çekilme kararının akabinde gerçekleşen olaylar anlatılmaktadır. Yazar, Şaron’un, Şeyh Ahmed Yasin ve Abdülaziz Rantisi suikastlerini partisi Likud ve halk tarafından gelecek tepkileri azaltmak amaçlı yapıtırdığı şeklinde yorumlamaktadır.

Kuşatma Altında Bir Hükümet başlıklı dördüncü bölüme yazar, Hamas içinde önemli bir konumda olan Dr. Mahmud Zahhar’ın “İsrail devletini asla tanımayacağız” (syf. 173) cümlesiyle başlıyor. Ayrıca bu bölümde, 25 Ocak 2006 seçimlerinde en yüksek oyu alan Hamas’ın nasıl bir yönetim tarzı izleyeceği konusunda Dr.Mahmud Zahhar ile yapılan görüşmeye yer veriliyor. Hamas’ın seçimler sonrası ilk ziyaretini Türkiye’ye yapması, ancak bu görüşmeden istediği sonucu alamaması ve dış destek konusunda İran ve Hizbullah’tan büyük destek aldığı da vurgulanmaktadır. Yazar, bu noktada İran’ın, izlediği politika ile kendi çıkarlarını gözettiğini ancak Hamas’ın bu işbirliği sonucunda kendi geleceğini riske attığı yorumunu yapmaktadır. Batı Şeria’dan çekilme planı söyleminin sonrası 28 Mart’ta Başbakan olan Olmert ile aynı zamana denk gelen İsmail Haniye’nin hükümetinin ilan edilmesi, İsrail devletinin tanınıp tanınmayacağı sorusunun tekrar sorulmasını da beraberinde getirmiştir.

Son Darbe başlıklı beşinci bölümde Hamas’ın El-Fetih ile giriştiği mücadele, İsrail baskısı ve uluslararası toplumun uyguladığı kısıtlamalar sonucu zor durumda kalması, 2005 yazında İsrail tarafından gerçekleştirilen Yaz Operasyonu sonrası yapılan misilleme ve Hizbullah tarafından iki İsrail askerinin kaçırılması ile patlak veren Lübnan Savaşı anlatılmaktadır. İç ve dış baskıların giderek artması ile geri adım atmaya zorlanan Haniye hükümetinin 26 Kasım 2006’da İsrail’e roket atışlarını durdurmasının ardından erken seçim hazırlığında olduğunu basına sızdıran Mahmud Abbas ve İsmail Haniye arasında karşılıklı açıklamaların başlaması, aynı zamanda silah bırakarak iktidara gelen Hamas hükümetinin yolun sonuna geldiğini de gösteriyordu.

Noktası Olmayacak Son başlıklı son bölümde yazar, genel olarak kitapta anlatılanları toparlayarak Hamas’ın İsrail ile yaşayıp yaşayamayacağı sorusunu tekrar soruyor. Burada yazarın verdiği cevap “İslami bir vakıf” olarak kabul edilen tarihi Filistin’in bölünmesini kabul etmeyen Hamas’ın pragmatik bir politika izleyemeyeceği şeklindedir.

Yazar Bora Bayraktar, bu kitapta, 20. yüzyılın bu önemli hareketini tarihsel detaylarıyla verme başarısı göstererek Mart 2007 tarihine kadar gerçekleşen olayları anlatırken kaynak olarak bölge yazarları, yabancı yazarlar ve uluslararası haber ajanslarını kullanmıştır. Ayrıca yazarın Hamas liderleri, Gazze İslam Üniversitesi öğrencileri ve İbrani Üniversitesi’nde okurken intihar saldırısı sonucu sakat kalan İsrailli İnna Suzmai ile yaptığı röportajlar kitabın içeriğini çok büyük ölçüde zenginleştirmiştir.

Kitabın okuyucuya sorduğu ve yanıt aradığı temel sorular, Hamas’ın bir direniş mi yoksa bir terör örgütü mü olduğu ve İsrail ile Hamas’ın birlikte var olmasının mümkün olup olmadığıdır. Bu soruların cevabını verebilmek için konunun tarihi arka planı, 2006 Ocak ayında Hamas tarafından kazanılan seçimlerin öncesi ve sonrası detaylı olarak bilinmelidir.

Kuramsal yaklaşımlara kitapta fazla yer verilmemiş olmasına rağmen, yazarın gazetecilik mesleğinden gelen konuları akıcı bir şekilde anlatma özelliği, okuyucunun aslında karmaşık ilişkiler ağı olan bu bölgesel konuyu rahatlıkla öğrenmesini sağlamaktadır.

7 Eylül 2010, Salı
Serpil Açıkalın

Hiç yorum yok: