9 Ocak 2009 Cuma

Gaza Attacks: The US, Its Arab Allies, and Turkey

Israel continues its offensives in Gaza that it began on December 27. The death toll reached 770 at the end of thirteenth day, with civilians accounting for one quarter of the deaths. Although many Arab columnists had interpreted the election of Obama as a new era for the region and had high expectations for him, the last events caused pessimism, particularly on the basis of his long silence.

In spite of Hamas’ preference for the ground operation against Israel, the number of dead and injured people continues to increase. Apart from the violence in the offensive, another striking situation is the reactions of the other Arab countries and Turkey on the matter.

We are aware of the Syria-Iran-Hezbollah-Hamas alliance against that of Egypt-Saudi Arabia-Jordan in the region. Needless to say, the encouraging factor for the offensives is the US and the allies of the US and Israel.

Arab countries, not representing their people because of unfair elections, perceive Hamas and other religious-based organizations as a threat to their regimes. The reason for such a perception is the rising popularity of Islamic groups in these countries after the 1980s because of improvements in the international arena, weak secular opposition in these countries, and – whether they are legal or not – the Islamic opposition’s grassroots networks which provide a good ground for their popularity. After the operations thousands took the streets to protest Israel and unreactive governments. Although the president of Israel, Shimon Peres, said that they are not making ‘public relations’ they are fighting against terrorism, it is not wrong to say that these latest attacks contributed to rising of Hamas’ popularity – like other Islamic groups – in Cairo, San’a, Beirut, Damascus, Ankara, Istanbul, and many of other cities in the world.

Referring to the statements of Arab leaders, famous Egyptian columnist Fahmi Huwaidi argues that today Arab regimes are “playing the game openly”. [1] For example Hosni Mubarak and Mahmud Abbas explicitly condemned and called attention to Hamas’ responsibility for the attacks, saying they had already warned Hamas about what would happen in the future. Although there are many casualties, the moderate (mu’tedil) countries’ discourse is very soft and, after the ground operation, the leaders are criticizing Israel very carefully........http://www.turkishweekly.net/op-ed/2461/gaza-attacks-the-us-its-arab-allies-and-turkey.html

5 Ocak 2009 Pazartesi

Gazze’de Yaşananlar ve Batı Müttefiki Arap Ülkeleri



Serpil Açıkalın(USAK)
5 Ocak 2009

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları bir haftadan daha uzun süredir devam etmekte ve 2008 yılı 500’den fazla kişinin ölmesine neden olan operasyonla geride kaldı. İsrail saldırıları sonrası yaşananlar nedeniyle daha birkaç ay öncesinde Obama’nın seçilmesiyle bölgede hakim olan iyimserlik havası da dağılmış oldu. Cumartesiyi Pazara bağlayan gece başlayan kara operasyonu ise hava saldırıları ile karşılaştırıldığında Hamas için daha tercih edilebilir bir direniş imkânı sunsa da, bölgedeki ölü ve yaralı sayısı artmaya devam etmektedir.

ABD ve İsrail Müttefiki Bölge Ülkeleri:

Bölgede Suriye-İran-Hizbullah-Hamas müttefikliğine karşı Mısır-Suudi Arabistan-Ürdün işbirliği görülmektedir. Türkiye’nin sert bir şekilde tepki verdiği saldırılar konusunda, İsrail için asıl cesaret veren gücün Amerika olduğunu söylemek kaçınılmazdır. Liderlerin adil ve bağımsız koşullarda seçilemediği Arap ülkelerinde, halkını temsil etmeyen yönetimler Hamas’ı ve kendi ülkelerinde bulunan dini temelli örgütleri kendileri için bir tehdit olarak görmektedirler. Bunun sebebi ise özellilkle Siyasi İslam’ın 1980’lerden itibaren bölgede giderek güçlenmesi ve ülkelerde asıl muhalefetin laik muhalefet yerine dini kimliği olan parti veyahut yasaklı olsun ya da olmasın dini örgütlerden gelmesidir.

Tüm bu saldırılar aynı zamanda Hamas’ın Kahire, Amman, San’a, Beyrut, Şam, Ankara, İstanbul ve daha nice dünya şehrinde popüleritesinin artması anlamına gelmektedir. Abbas'ın ve Mübarek'in saldırılar sonrası Hamas’ı sorumlu olarak göstermesine atıfta bulunan Mısırlı yazar Fehmi Huveydi Arap devletlerinin yaptıkları açıklamalarla ‘oyunu’ artık açıktan oynamaya başladıklarını söylemektedir.[1] Devam eden saldırılar sonucu Hamas’ın ve Gazzelilerin vereceği kayıplara rağmen, Mahmud Abbas da dahil, bölgedeki Batı ile müttefiklik ilşkisi olan ılımlı(mu’tedil) hükümet liderleri ve grupların söylemlerinin zayıflayacağı söylenebilir. Yaşananlara rağmen Arap liderlerinin genelde temkinli bir şeklide konuştuğu ve önceki gün başlayan kara operasyonu sonrası düşük tonda İsrail’i eleştirdiğini görülmektedir. Hatta Abbas dahi kendisini haklı çıkarma çabası ile biz Hamas’ı daha önce uyarmıştık beyanından daha fazlasını söylememektedir. Arapça yayın yapan Katar merkezli El-Cezire televizyonu Arap dünyasında ulusal televizyonlardan daha fazla rağbet gördüğü için, Gazze haberleri de bu kanaldan izlenmektedir. Saldırıların ilk gününün akşamı El-Cezire kanalına konuk olan Hamas’ın Suriye’de bulunan siyasi kanat lideri Halid Meşal üçüncü bir intifada çağrısında bulunarak Arap halklarının hükümetlerine baskı yapması çağrısında bulunmuş ve Mısır’ın geçmişte İsrail ile yaptığı savaşları hatırlatarak Mısırlıları hükümetlerine karşı protestoya davet etmiştir. Özellikle El-Cezire Arapça kanalında neredeyse 24 saat aralıksız verilen Filistin haberleri ile kendi hükümetlerinin televizyonlarında duyamadıklarını işiten kitleler, Arap sokaklarını doldurmaktadır. Bu yayınlar aynı zamanda sizin liderleriniz ABD ve İsrailin müttefiki anlamındadır. Ağlayan yaşlı bir kadının veya yerde şahadet getirerek ölen bir Filistinlinin görüntülerinin ard arda bu kanalda gösterilmesi de olaylara karşı hassasiyetin ve gösterilerin artmasında oldukça etkilidir.

İsrail ve ABD müttefiki olarak görülen ülkeler İran’ın bu durumdan politik olarak yararlanmasından çekinmektedirler. Tam da Suriye ile barış görüşmelerinin başlaması ve Suriye ile muhtemel bir barışın Lübnan’da da olumlu etki yaratmasını beklenirken, İsrail saldırılarının yaşanması, Hamas taraftarlarının Mısır’dan uzaklaşarak İran ve Hizbullah bloğuna daha da yakınlaşmasına sebep olacaktır. Bu durumda Nasrallah’ın tıpkı 2006 savaşında olduğu gibi Sünni gruplar arasında etkisinin artması beklenebilir.

En fazla tepki alan ülke Mısır:

Saldırılar sonrası Arap dünyasından (liderler değil halklar tarafından) en fazla eleştiri alan liderlerin başında da Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve Filistin yönetimi Başkanı Mahmud Abbas gelmektedir. Lübnan’dan Suriye’ye, Yemen’den Türkiye’ye kadar gösteriler yapılmış ve bu gösterilerin bazıları o ülkelerde bulunan Mısır Büyükelçilikleri önünde gerçekleştirilmiştir. Arap dünyasında ılımlı kanadın temsilcisi olarak görülen ve ikili görüşmelerde arabuluculuk rolü üstlenen Mısır hükümeti, siyasi olarak zor bir durumdadır. Şu anda yaşananlar Mısır için bekli de 2003 Irak işgalinden beri en fazla sorun yaratan dış politika gündemi olmuştur.

İsrail’in Gazze saldırısı sonucu bir diğer düşündürücü nokta ise uzun süredir El-Fetih, Hamas ve İsrail arasında arabuluculuk faaliyetlerini yapan Mısır’ın Refah kapısını açmamak konusunda gösterdiği ısrardır. Bir yıl önce Refah Kapısının kısa bir süreliğine açılmasından sonra Mısır, uzun süre El-Fetih ve Hamas arasında arabuluculuk yapmış ancak Kasım ayında görüşmeler çıkmaza girmiştir ve bu durumdan dolayı Hamas suçlanmıştır. İsrail ve Hamas arasında Haziran ayında ulaşılan ateşkes 19 Aralıkta dolmuş ve Hamas abluka devam ettiği sürece ateşkesin devam etmeyeceğini duyurmuştur. Refah’tan geçmeye çalışan bir Gazzelinin ölmesi ve bir buna karşılık bir Mısır güvenlik görevlisinin bir Hamas üyesi tarafından öldürülmesi de sınırın kapalı kalması konusunda kesin talimatların olduğunu göstermektedir. Mısır’dan yaklaşık bir buçuk yıldır abluka altında yaşayan Gazze’ye un, şeker ve ilaç yardımı gönderilmesine rağmen geçişlere izin verilmemektedir. Mısır açısından Gazze, Mubarek’in uzun süredir devam eden temaslarından da anlaşılacağı üzere dış politikada önemli bir yer tutmaktadır.

Mübarek, saldırılar başlamadan iki gün önce Livni ile yaptığı görüşmede operasyona yeşil ışık yakmakla suçlanmıştır. Hüsnü Mübarek, Mısır İstihbarat Başkanı ve Dışişleri Bakanı ile görüşen Tzipi Livni, Hamas’ın 19 Aralık sonrası İsrail’in güneyine artırdığı saldırılardan kendisine bahsetmiş ve İsrail parlamentosunda giderek artan operasyon taleplerini konuşmuştur. Filistinli yazar İbrahim Hammami, Cumartesi günü başlayan saldırılar için öğrencilerin okuldan çıkma saati olan 11.30’un özellikle belirlendiğini yazdığı yazısında, daha bir gün önce Mısır yetkililerinin Hamas’a veridiği ‘saldırı yok’ istihbaratının tamamıyla bir yanıltmaca olduğunu belirtmiştir. Saldırılardan bir gün önce Hamas yetkilileri ile görüşen Mısırlı yetkililer, yeniden ateşkes görüşmelerine başlanacağı ve İsrail’in saldırmayacağını bildirmiştir.[2] Mısırın saldırı olmayacağı yönündeki teminatı El-Cezire televizyonunda Cuma akşamı da zaten duyurulmuştu.

Gazzeli liderlerin yayınlanan konuşmalarında Refah kapısının açılması konusunda yaptıkları ısrar ve buna karşılık olumlu yanıt alınamaması da Mısır’a karşı yapılan suçlamaları artırmıştır. Uluslararası hukuka göre işgali altında bulunan Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’de tüm sorumluluğu üstüne alması gereken İsrail’in bu sorumluluğu, Mısır’ın Refah kapısını açması ile fiilen Mısıra yüklenecektir. Refah kapısının kapalı kalması aynı zamanda Hamas’ın teslimini kolaylaştırıcı bir faktör olarak görülmektedir. Bölgedeki demokratik olmayan rejimlere göz yuman ABD’den yıllık yaklaşık 1.4 milyar dolar yıllık yardım alan Mısır, bölgedeki en önemli stratejik müttefiklerden birisi olarak görülmektedir. Mısır yasal engelleri, diplomatik ilişkilerini ve ülkenin bir buçuk milyonluk akışı kaldıramayacağı gerekçesi ile sınırın açılmasını reddetmektedir. Mübarek, İsrail hava saldırıları sonrası gelen eleştiriler dolayısıyla medyaya yaptığı açıklamada Refah Kapısının Gazze Filistin Otoritesinin(Mahmud Abbas) kontrolü altına girmediği takdirde açılmayacağını söylemiştir. 1948-1967 yılları arasında sınırları dahilinde olan ancak 1967’de yapılan Arap-İsrail savaşında Gazze’yi kaybeden Mısır için, sınırın açılmasının ekonomik açıdan da olumsuzluklar getirmesinden korkulmaktadır. 2005 yılında Filistin hükümeti, Mısır ve İsrail arasında yapılan anlaşmaya göre geçişler sadece Avrupa Birliği gözlemcileri kontrolünde yapılabiliyordu. Ancak 2007 yılında Hamas’ın Gazze’de kontrolü ele geçirmesinin ardından AB gözlemcilerinin bölgeyi terk etmesi geçişler durdurulmuştur. Yeterli gıda, su, elektrik, ilaca sahip olmayan 1,5 milyon Gazzeli için Refah Kapısının açılması İsrail ile olan sınırın kapanmasına yol açarak tek geçiş haline dönüşecek ve zaten halkının büyük çoğunluğu fakirlikten şikâyet eden Mısırlılar için özellikle barınma ve iş arayan Gazzeliler kaynak sıkıntısına yol açacaktır. Mübarek Salı günü yaptığı konuşmada İsrail düşük bir tonda suçlarken, kendisini eleştiren Arapları siyasi amaçlarına Filistinlileri alet etmekle suçlamıştır.

Mısır’da 1954 ten beri yasaklı olmasına ve mecliste bir parti çatısında olmamasına rağmen bağımsız adayları ile en güçlü muhalefet olan Müslüman Kardeşler'in kendi alt kolu olan Hamas’a; buna karşılık daha seküler ideolojiye sahip olan 28 yıllık Mübarek hükümetinin El-Fetih’e daha yakın olduğunu görülmektedir. Müslüman Kardeşler’in 2004 yılından itibaren lideri(Mürşid) Muhammed Mehdi Akif te yapılan gösterilere katılmış ve yaptığı açıklamalarda Hamas’a desteğini yinelemiştir. Bu yönüyle baktığımızda sınırların açılması aynı zamanda Mısır için Gazze yönetiminin tanınması ve Müslüman Kardeşler örgütü ile Hamas’ın işbirliğinin daha da güçlenmesi anlamına gelmektedir. Mübarek kendi sınırları içerisinde mücadele ettiği bir İslami örgütün alt kolunun rahatça Mısır’a geçmesi ve İsrail dışında Gazze ile sınırı olan tek ülke olmasının getirdiği rahatsızlık ile kendi halkı ve diğer Araplar tarafından eleştirilmek arasında bir seçim yapmak zorundadır.

Bölgede Mısır ve diğer Arap ülkelerinin gücü azalırken, İran’ın Filistin, Lübnan ve Irak gibi ülkelerde gücünün daha da arttığı görülmektedir. Geçtiğimiz aylarda Yusuf Karadavi’nin Şiilik ve İran’ın Sünni ülkelerdeki faaliyetlerini artırma çabalarını eleştirmesi, Mısır’daki rejim muhalifleri tarafından tepkiyle karşılanmış ve bu tarz çıkışların ortak düşman olan Batı’ya karşı politik olarak ta doğru bulunmadığı ifade edilmiştir. Özellikle en fazla eleştirilen ülke olan Mısır için İran uzun yıllardır var olan bir rakip ve tehdittir. 1979 İslam devrimi sonrası İran Şahının ülkeyi terk ederek Enver Sedat tarafından Kahire’ye kabul edilmesi ve Camp David anlaşması ile Mısır-İsrail yakınlaşması aynı zamanda iki ülke arasındaki ilişkilerin kesilmesine neden olan gelişmelerdir. Her ne kadar son dönemde Ahmedinejad’ın Suudi Arabistan'la yakınlaşma çabası ve geçtiğimiz Kasım ayında Mısır-İran arasında karşılıklı diplomatik görüşmeler ve ilk kez gerçekleşen Mübarek-Ahmedinejad telefon görüşmesine şahit olsak ta Mısır, İran ile tam diplomatik ilişki konusunda isteksiz tavrını korumuştur. İran’ın Lübnan Hizbullah’ını ve Sünni bir örgüt olmasına rağmen Gazze’de Hamas'ı desteklemesi, hem Körfez ülkeleri hem de Mısır için ABD ve İsrail’in, İran ile karşılaştırıldığında daha tercih edilebilir ve daha az ‘tehlikeli’ müttefikler olmasını sağlamaktadır.

Nasrallah’ın tepkisi:

2006 yazında gerçekleşen ve yaklaşık 1200 kişinin ölümü ve büyük bir altyapı tahribatı ile sonuçlanan Hizbullah-İsrail savaşında gördüğümüz Hizbullah direnişindeki gücü bugün görmemekteyiz. Yanı başında bir Hizbullah’ın ortaya çıkmasından endişelenen İsrail’e karşı, 2006 yılındaki Hizbullah’ın etkili mücadelesinden etkilenerek 2007 Haziran’ında Gazze’de kontrolü ele geçiren Hamas vardır.

Nasrallah saldırılar sonrası yaptığı konuşmasında daha önce Ürdün ve Mısır tarafından İsrail ile imzalanan barış anlaşmalarının son dönemde Filistin, Suriye ve Lübnan ile de düşünülmeye başlandığını ve bunun için Amerika ve İsrail’in baskı, medya, siyasi ve psikolojik savaş, direniş örgütleri arasına fesat karıştırma gibi taktiklere başvurduğunu söylemiştir ve Arap liderlerini İsrail ile işbirliği yapmakla suçlamıştır. Nasrallah konuşmasında en fazla Mısır’a yüklenilmiş ve Arap dünyasından, Refah kapısını gıda, ilaç, su ve silah için açması için bugün Gazze’de olanlarda payı bulunan Mısır rejimine ısrar etmesini istemiştir. Bu noktada Nasrallah, 2006 Lübnan-İsrail savaşında Suriye’nin sınır geçişlerine izin verdiğini hatırlatmış, Mısır’ın görevinin Kızılhaç ya da Kızılay’dan daha fazlası olduğunu ve sınırları açması gerektiğini söylemiştir. Nasrallah konuşmasında Gazze’de yaşananların Karbela'da yaşananların bir benzeri olduğunu ve tıpkı 2006 Lübnan savaşında olduğu gibi Gazze’de de zafere ulaşılabileceğini söylemiştir. “Sizleri hükümetlerinize karşı devrim yapmaya çağırmıyorum ancak liderlerinize Gazze’de olanları kabul etmediğinizi gösterin” şeklinde Mısır halkına seslenen Nasrallah, Refah kapısının açılması için halkın sokaklara dökülmesini, Mısır polisinin milyonları tutuklayamayacağını söylemiştir. Nasrallah’ın ve İran’ın eleştirilerini politik amaca hizmet etmekle suçlayan Mısır, bu durumu açıktan bir tehdit olarak görmüş ve Mısır Dışişleri Bakanı Geyt, Nasrallah’ı kastederek ülkesinin bu güçlere karşı yeterli silahlı gücünün bulunduğunu söylemiştir.

Türkiye’nin tepkisi:

Türkiye, İsrail ile olan stratejik bağlarına rağmen bu tarz saldırılar karşısında bölgede en fazla tepki gösteren ülkelerden birisi olmuştur. Bülent Ecevit’in 2002 yılında yaptığı “İsrail soykırım yapıyor” açıklamasını hatırlatan açıklamalar Erdoğan döneminde zaten belli dönemlerde yapılmaktaydı. Örneğin, Başbakan Erdoğan, Hamas lideri Ahmed Yasin’in 2004 yılında bir İsrail saldırısı sonucu öldürülmesi sonucu yaptığı açıklamada İsrail’i vücudunun üçte ikisi felçli olan birisini öldüren ‘terörist bir devlet’ olmakla suçlamıştı.

İsrail saldırıları sonrası Olmert’in Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında tekrar gündeme gelen ve Türkiye’nin katkı sağlamak konunda çok istekli davrandığı Suriye-İsrail görüşmeleri, Gazze saldırısı ile durdurulmuş durumdadır. Son saldırılar sonrası Erdoğan tarafından yapılan açıklamalar da bazı çevreler tarafından aşırı bulunmakla birlikte, Ortadoğu’da daha aktif bir rol oynamak isteyen ve Suriye-İsrail dolaylı görüşmelerinde arabulucu olan Türkiye için kandırılmışlık hissi yaratmış ve büyük bir saygısızlık olarak algılanmıştır. Aynı zamanda yanlış anlaşılmaktan çekinen ve Mübarek ile aynı konumda görünmek istemeyen Erdoğan, Olmert ile yapılan görüşmede söz konusu olayların gündeme kesinlikle gelmediğini dile getirmiştir. Erdoğan'ın saldırılar sonrası başlayan Ortadoğu liderleri ile görüşme turları devam etmektedir. Türkiye’nin görüşmeleri El-Cezire’de sıklıkla ekranlara yansımaktadır ve bu görüşmeler olumlu sonuç verirse Türkiye’nin bölgedeki konumuna katkıda bulunacağı kesindir.

2009 Obama için zor bir yıl:

2009 yılının Ocak ayında koltuğuna oturacak olan Obama için Lübnan, Filistin, Irak, İsrail ve İran’da gerçekleşecek olan seçimler bölgede dengelerin 2009 yılında değişeceğini de göstermektedir. İsrail’in bu saldırıları, çok büyük umutlarla seçimleri kazanan Obama’nın yeni Amerikan rejiminin de barıştan uzaklaşarak Bush’un politikalarına kaymasına yol açabilir. Obama’nın seçim öncesi İran’a gönderdiği diyalog çağrıları ve bu durumdan en fazla rahatsızlık duyan ve bölgede İran’ı kendisi için en büyük tehlike olarak algılayan İsrail için bu saldırıların Bush dönemi sona ermeden başlaması akıllıca bir hareket olmuştur. Aynı şekilde oldukça karmaşıklaşan bölgede dış politika konusunda işbaşına gelene kadar konuşmama politikası izleyen Obama’nın zaten seçimler öncesinde de İsrail’e yakın açıklamalar yapması, Hamas için ABD yönetiminin değişmesinin hiçbir farklılık getirmeyeceğini göstermektedir. Obama’nın devralacağı koltuğunda zaten ilk planda yapılması beklenmeyen İsrail-Filistin görüşmeleri de İsrail saldırısı sonucu uzun bir süreliğine rafa kaldırılmıştır denilebilir. İsrail ile doğrudan görüşme talebini dile getiren ve Obama’nın göreve başlamasının barış görüşmelerinde 1981 den itibaren ilhak edilmiş olan Golan’ın geri alınmasında katkıda bulunacağını düşünen Suriye lideri Beşşar El-Esad da, artık barış sürecine olumlu yaklaşmamaktadır.

Gazze’deki insani kriz:

Gazze'de Birleşmiş Milletler Yardım ve Rehabilitasyon Merkezi’nin(UNRWA) rakamlarına göre %45 oranında bir işsizlik vardır, fabrika ve atölyelerin %45’i son yıllarda kapatılmıştır ve sıklıkla gerçekleşen gaz ve elektrik kesintileri bölgedeki insani krizin giderek daha da artmasına katkıda bulunmaktadır. Nüfusunun %80’inin gıda yardımına bağlı olduğu, Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre üç yaşın altındaki çocukların %57.5’i, hamilelerin %44.9’unun anemi hastası olduğu ve nüfusunun %75’inin kötü beslendiği Gazze’de yaşananlar sadece Hamas için değil aynı zamanda Hamas’a oy veren Gazzeliler içinde bir toplu cezalandırma anlamına gelmektedir. Mustafa Barguti Gazze halkının son yıllarda yaşadıklarını şöyle sıralamaktadır[3]:

-2005 yılında İsrail’in Gazze’den çekilmesinden sonra dahi bölge karadan, havadan ve deniz yolu kontrol altında tutulmaya devam etti.

-2006 yılından itibaren devam eden abluka nedeniyle Gazzeliler en temel gıda, ilaç ve gaza ulaşamıyor.

-Altı aylık ateşkes süresince günlük 450 yardım tırı yerine ancak 80 tırın geçişine izin verildi.

-Ateşkes döneminde İsrail, Batı Şeria’da bazı saldırılar gerçekleştirdi ve Hamas bu saldırılara cevap verdi.

-Annapolis Konferansı sonrası Batı Şeria’da yerleşimler devam etti, kontrol noktaları 521 den 699’a çıktı ve çoğunluğu Batı Şeria’dan 4.950 Filistinli tutuklandı. Annapolis Konferansı sonrası 76’sı çocuk 546 Filistinli öldürüldü.

İsrail Dışişleri Bakanlığının verdiği bilgilere göre ateşkesin uygulandığı altı ay boyunca 329 roket ve ölümcül bomba İsrail’e atılmıştır. Bunların büyük bir kısmı ise 4 Kasım sonrasındaki 1,5 aylık süre içinde atılmıştır. İsrail verilerine göre daha önceki altı ay ile karşılaştırıldığında(2.278 roket ve ölümcül bomba) Gazze tarafından İsrail'e atılan roket sayısında oldukça önemli bir düşüş gözlenmektedir. Aynı verilere göre ise 2008 yılı Ocak-Aralık ayları içinde atılan roket sayısı 1,571 iken ölümcül olarak nitelenen bomba sayısı 1531’dir.


Sonuç:

Mısır’ın tüm bu yaşananlardan sonra Arap halkları nezdinde itibarı azalsa da, yeni Obama yönetimi ile bölgesel arabuluculuk faaliyetlerine devam edeceği söylenebilir. İsrail cephesinde ise önceki hafta Türkiye’ye yaptığı ziyarette barış mesajları veren Olmert’e karşılık Golan’ı ziyaret eden İsrail’in şahini Likud lideri Benjamin Netanyahu, seçimlerde güçlü bir aday olarak görülmekteydi. Aynı zamanda Netanyahu’nun seçimde kullandığı argümanlarından birisi Kadima’nın Hamas saldırıları karşısında yeterince sert olmadığı şeklindeydi. Buna karşılık Cumartesi ve devamında yaşananlar Tzpi Livni’nin ve İşçi Partisi başkanı ve Savunma Bakanı Ehud Barak’ın istendiğinde ne kadar sert olabileceğini göstermiştir. Gazze saldırısının Şubat ayındaki seçimlerde bu liderlere katkıda bulunacağı kaçınılmaz olmasına rağmen Mahmud Abbas’ın erken yapılmasını talep ettiği Filistin başkanlık seçimlerinde nasıl bir sonuç vereceğini zaman içinde görülecektir.


[1]Fehmi Hüveydi, “اللعب علي المكشوف”(Açıktan Oynanan Oyun), El-Dustur, 03.01.2009
[2]İbrahim Hammami, “من فاجأ من؟” (Kim Kime Süpriz Yaptı?), www.palestine-info.info/ar , 01.01.2009
[3]Mustafa Barguti, Palestine's Guernica, Al Ahram Weekly, 1-6 Ocak 2009.


Serpil Açıkalın
USAK Ortadoğu Araştırmaları Merkezi
05 Ocak 2009
sacikalin8@gmail.com