29 Ocak 2011 Cumartesi

Kifaye Ya Mübarek Kifaye! Ortadoğu’da Ekmek ve Demokrasi Savaşında Tarih Yazılıyor

Kifaye Ortadoğu’da son yıllarda çok kullanılan bir kelime haline geldi.

Konuşmaktan ve oyunun parçası olmaktan yorulan halklar için artık bu tek kelime yeterli.

Basit ve açık bir anlamı var ‘kifaye’ kelimesinin: Yeter!!

Arap dünyası 1979’da İran’da yaşananı tekrar etmek ve ölüm ve suikastlar dışında değişmeyen liderlerinin kendi hayatlarına verdiği zararın artık sonlanması için söyler oldu bu kelimeyi.

Ama Cumayı Cumartesiye bağlayan gece Hüsnü Mübarek’in yaptığı açıklama bir kez daha gösterdi ki yıllardır tekrar edilen bu kelime Mısır lideri tarafından yine yanlış anlaşıldı…

2011’e Girerken..

Daha 2011 yılının ilk ayı sona ermeden Ortadoğu’da art arda yaşanan gelişmeler ‘Acaba?’ sorusunu tekrar sormamızı gerekli kıldı. Lübnan, Tunus, Yemen, Ürdün, Cezayir ve geç kalmış gibi görünse de beklenenin çok üstünde bir katılımın gerçekleştiği ve asıl sonucun da yine bu ülkeden çıkacağı izlenimini veren protestolarla Mısır sokakları...

Arap Dünyasında Demokrasi Sorunu

Arap dünyasına bakıldığında monarşi, yarı-otoriter ve tam otoriter rejimlere rastlanırken Lübnan ve Fas’ı nispeten daha demokratik ülkeler olarak sınıflandırmak mümkün. Ancak dünya genelinde 1970’lerde hızlanan demokratikleşme dalgası neticesinde Latin Amerika’dan Afrika’ya dek pek çok ülkede gözlemlenen gelişmeler değerlendirildiğinde, Arap dünyasının bir ‘istisna’ olarak adlandırılmasının artık bir gelenek haline geldiğini de unutmamamız gerekiyor.

Demokrasinin gereklerinden olan muhalefetin özgür bir ortamda işlevini yerine getirmesi ve seçim sisteminin düzgün işlemesi Ortadoğu’da yıllarca eksik kaldı. Halkların hükümetlerine güveni o derece azaldı ki seçimlere katılım oranları giderek düştü ve artık seçim günü ölenlerin sayısının azalması bizi sevindirir oldu…

Söz konusu demokrasi eksikliğini açıklamak için yıllar boyunca akademik çevrelerce İslam, Arap kültürü, Batı müttefikliği, siyasi İslam, ekonomik koşullar, rentier(doğal kaynak bağımlısı) devlet ve daha pek çok faktör öne sürüldü ve bunlardan hangisinin daha baskın olduğu yıllar boyunca tartışıldı. Tüm bu faktörlere ek olarak, Arap dünyasında giderek artan derecede devlet ile işbirliği yapan ülke elitleri de değişim yerine statükoyu savunarak çıkarlarının devamından yana olmayı tercih etti ve hatta parlamentolarda milletvekilliği için iktidar partileri ile kol kola seçimlere girdi. Ülkelerdeki elitler hem sistemin devamının temsilcisi hem de kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığı ile kaynak sağlayıcısı haline dönüştü.

Arap ülkelerinin Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan İnsani Gelişim Raporları’nda başarılı bir seyir izlememesi, bir zamanların Arap olmakla övünen halklarının milliyetçilik duygularını da neredeyse bitirdi; sonuç olarak kendilerini çok kolay eleştirebilen, devletlerine bağlılığı sınırlı ve ekonomik sorunların bir sonucu olarak ahlaki dejenerasyonun da giderek arttığı topluluklar ortaya çıktı.

TESEV’in de geçtiğimiz yıl Ortadoğu ülkelerinde yaptığı anket sonuçları da gösteriyor ki, bu halklar için ekonomik sorunlar Filistin sorunundan dahi daha öncelikli. Ancak Ortadoğu’da pek çok Batılı ülke için asıl endişe verici olan ve Arap dünyasında demokrasiyi desteklemek ve desteklememek arasında bu ülkeleri çıkmaza götüren, Ortadoğu’da demokrasinin aynı zamanda ülkelerin sistemsel yapısında da bir değişim yaratabileceği ve bölgede İsrail ile barış halinde olan devletleri kaybetme korkusuydu. Bununla birlikte yine de İslami hareketlerin kendilerini göstermediği ve toplumu birleştiren son bir aydır devam etmekte olan nümayişin dünya çapında daha fazla destek bulduğu görülüyor. Mısır’da olayların büyüdüğünü gören Mübarek hükümeti de ilk planda Müslüman Kardeşler’i ön plana çıkartarak Batı’dan destek aradı. Ancak sosyal medya yoluyla yayılan mesajlar Müslüman Kardeşler’den daha öte kitlelere ulaştı. Bugün geldiğimiz noktada yıllardır ağır aksak devam eden muhalefetin, Tunus sonrası kendine gelen güvenine ve Batı’dan ümidini kesmiş olmanın verdiği tek çare anlayışı ile daha senkronize ve yılgınlığını atmış bir şekilde ölümü dahi göze alarak tarih yazdığına şahit oluyoruz. Bundan beş yıl önce Büyük Ortadoğu Projesi ile bölgede demokrasinin yayılması iddiasında bulunan Amerika’nın yerinden oynatamadığı taşlar, bugün bölgenin kendi halkları tarafından yavaş yavaş sökülüyor.


Mısır’daki Durum

Bu köşede ekonomisini, seçim sistemini ve ülkenin en güçlü muhalif gücü olan Müslüman Kardeşler’i içeren yazılarla Mısır’ı defalarca kez anlattık. En son olarak da ülkenin içine düştüğü çaresizlik ve durgunluktan bahsetmiştik. Hatta o kadar ki, Mısır için ülke gündemi bir ay dahi takip edilmese pek eksiklik hissedilmez denilir ki bu büyük ölçüde doğrudur. Ancak son üç gündür yaşananlar neticesinde ‘bu defa farklı’ anlayışı hakim. Facebook sosyal ağını Cuma günü itibariyle kullanmaları yasaklansa da Mısırlı pek çok gencin ve muhalif partinin 25 Ocak protestosu için günler öncesinden başlayan destek arama mesajları dikkatleri tekrar ülkeye çevirdi. Bu mesajlar Arapça, İngilizce, Fransızca dillerinde gönderildi ve Mübarek karşıtı karikatürleri de içeriyordu.

İktidara geldiği dönemde demokrasi sözünü veren Mübarek’in beş dönemdir işgal ettiği mevki nedeniyle demokrasi meselesi Mısır sokaklarında yıllardır var olan bir mesele. Ülkenin yarı otoriter yapısı nedeniyle belli sınırlar dahilinde muhalefete izin verilmesi ve sınırların giderek belirsizleştiği dünyada kendi ülkelerini uluslararası kanallarda izleyen Mısır halkı, yaşadıkları ekonomik sorunların temelinde iktidarın olduğunun yıllardır farkındalar. Sokakta karşılaşılan herhangi bir Mısırlı size ilk olarak ülkedeki enflasyondan bahsederken ve sıcağın kavurduğu iklim altında ülkenin %40’ının üzerindeki nüfusu fakirlik sınırları altında yaşarken, ömründe bir defa toplu taşıma aracı kullanmamış olan ve Kahire Amerikan Üniversitesi mezunu gençler yanı başlarındaki sıradan halka fakirliklerini bir kez daha hatırlatıyor. Bunu gören Hüsnü Mübarek de son yıllarda ülke içindeki fakirlikle ilgili sembolik projeler için halefi olmasını planladığı oğlu Cemal Mübarek’i görevlendirirken kendisi ülkeyi dışarıda temsil etme misyonunu benimsemiş durumda.

Mısır’ı Tunus ve diğer Arap ülkelerinden farklı kılan, ülkenin El-Baradai gibi üstünde genel bir mutabakatın sağlandığı bir alternatife sahip olması. Son Parlamento seçimlerinde Meclis’e giremeyen Müslüman Kardeşler’in iktidarı kimseye kaptırmamak gibi bir kaygısı yok, Mübarek dışında her alternatif kabul edilir hale geldi. Burada akla gelen, iktidar değiştiğinde de geçmişte yaşandığı gibi konsolidasyon boyunca Müslüman Kardeşler’in tolere edilmesi ve artan dini talepler karşısında tekrar demokrasiden uzaklaşma ihtimalinin olup olmadığı. Ancak bu ihtimal dahi şu an yaşanan Mübarek çıkmazı dolayısıyla ülkede kimsenin umurunda değil. Ülkede yıllardır devam eden gösteriler ve El-Baradai’nin aylar önce gelerek ülkede tekrar yaktığı ateş bugün alevlendi. Böylece ülkede İslamcı akımlara karşı daha güvenli limanları temsil eden El-Baradai, Batı’nın ve ülkedeki farklı ideolojilerin hemfikir olduğu tek isim haline geldi.

Gazze saldırıları sonrası Gazze’de Yaşananlar ve Batı Müttefiki Arap Ülkeleri[1] başlıkla yazıda verdiğimiz Mübarek ile ilgili şemayı burada tekrar hatırlatmakta fayda var. Zira bu şema, Mübarek’in içinde bulunduğu çıkmazı anlamak için oldukça yararlı.

Mısır’da yıllardır belli dönemlerde düzenlenen gösteriler son yıllarda daha az katılım ile gerçekleşir olmuştu. Her ne kadar bundan beş yıl önce Kifaye hareketinin ülke gündemine tekrar getirdiği demokrasi yanlısı gösteriler ülkenin farklı ideolojilerini aynı amaç etrafında toplamayı başarmışsa da bu hareket de bir süre sonra gücünü yitirdi. 2008 yılının 6 Nisan’ında Kahire’de gösterilerin vazgeçilmez mekânı olan Tahrir Meydan’ında gösteriye dönüşemeden büyük yeşil araçlara bindirilen ve bu araçların tellerle örülü küçük camlarından bakan göstericileri görmek, bende ülkenin istihbarat ve polis şebekesi aşılmadan bir devrimin yapılamayacağı izlenimini uyandırmıştı.

Son dönemde bütün ilgi 2010 Parlamento seçimleri ve 2011 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yoğunlaştı. Nitekim Parlamento’nun neredeyse tamamını işgal eden iktidar partisi, hem son yıllarda ülke üzerinde azalan Amerikan baskısı hem de bir sonraki yılın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini tehlikeye atmama kaygısıyla 2010 Parlamento seçimlerine gitti; geçmişe nazaran seçim günü yapılan yolsuzlukların zirve yaptığı son Parlamento seçimleri, Mısır halkı için demokrasiyi adeta bir hayale dönüştürdü. Geçmişte Mübarek rejimini kendi bekalarının garantisi olarak gören Hristiyanlar dahi son dönemde isyan bayrağını çekerek sabırlarının tükendiğini gösterdi.

Sonuç Yerine…

Yukarıda saydığımız tüm faktörler bir araya geldi ve diğer Arap ülkelerinde son bir aydır yaşananlar gelecek yıl gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi umutsuzluk içinde kıvranan ve geçmiş protestoların fayda getirmediğini gören Mısır halkı için bir emsal teşkil etti. Enver Sedat’ın öldürülmesi sonrası yenilenen Olağanüstü Hal Kanunu insanları yıllar boyu protesto ve toplu hareket etmekten alıkoymuşken, son dönem Arap dünyasında yaşanan gösterilerde ilginç bir şekilde hükümetlerin şiddete daha az başvurması ve dünya çapındaki destek Mısır için son bir umut kaynağı oldu.

Ayrıca bu defa söz konusu olan, ne çözümü yakın vadede mümkün görünmeyen Filistin sorunu, ne Irak savaşı ne de İsrail karşıtlığıydı. Protestolarda ne ideoloji ne de ‘İslam Çözümdür’ naralarına yer verildi. Yolsuzluk, fakirlik, işkence ve gelir adaletsizliği altında ezilen Mısır halkı bu defa sadece kendileri için sokaktalar. Halkın 2005 yılında gerçekleştirildiği iddia edilen reform benzeri yutturmacalara artık inancının kalmaması, ülkede içeriden bir reform ile değişimin gerçekleşmeyeceği inancını yerleştirdi. Obama’nın iktidarda olduğu süre boyunca artık neredeyse Bush yönetimini aratan ölçüde ülkeyi kendi haline bırakması neticesinde de Mısır halkı için başka hiçbir seçenek kalmadı.

Dün Hüsnü Mübarek tarafından yapılan açıklamada hükümetin istifası dillendirildi ancak beklenen aslında bu değil. Geçmişte de birçok defa Kabine değişikliğinin yapıldığı ülkede İçişleri ve Savunma Bakanlığı gibi bakanlıkların değişmesi önem taşısa da, tüm kararların toplandığı kişi en nihayetinde Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek. Bu nedenle, protestocular için istenen henüz gerçekleştirilmiş değil. Bu noktada gösterilerin ve uluslararası baskının devamı olmaksızın gerçek bir değişimin yaşanmayacağı, bu defa gerçekleşmediği taktirde de aynı ölçüde büyük bir eylemin uzun vadede söz konusu olmayacağı artık aşikar.


[1] http://www.usakgundem.com/yazar/1565/gazze%E2%80%99de-ya%C5%9Fananlar-ve-bat%C4%B1-m%C3%BCttefiki-arap-%C3%BClkeleri.html