28 Ocak 2010 Perşembe

Yemen’de Yaşananlar Ne İfade Ediyor?

Kızıldeniz’i Aden körfezi yoluyla Hint Okyanusu’na bağlayan Yemen, taştan evleri, ülkedeki yoğun işsizlik, yüksek doğum oranları, zorlu iklim koşulları ve okuma yazma oranlarındaki düşüklük gibi özelliklerinin yanı sıra, son yıllarda ülkede yaşanan çatışmalarla da dünya gündemine gelmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu ile 400 yıllık ortak geçmişi olan Kuzey Yemen’in 1967’de İngilizlerden bağımsızlığını kazanan Güney Yemen ile 1990 yılında birleşmesinden itibaren, zayıf devlet otoritesi nedeniyle, Yemen’de belli dönemlerde isyanlar yaşanmaktadır. 1991’de patlak veren Körfez savaşı sırasında Saddam Hüseyin’e siyasi destek veren Yemen hükümetinin bu hareketine karşılık Suudi Arabistan ve Kuveyt tarafından yaklaşık bir milyon Yemenlinin sınır dışı edilmesi ekonomik ve sosyal bakımdan ülkenin birleşme sonrası yaşadığı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Devam eden yıllarda ise Suudi Arabistan ile yaşanan sınır anlaşmazlığı ve son dönemde kuzeyde ve güneyde ortaya çıkan çatışmalar yanında El-Kaide’nin ülkedeki faaliyetleri Yemen’de yaşanan istikrarsızlıkların temel nedenleridir.

İçeride yaşanan çatışmalara ek olarak kuraklık nedeniyle tarımsal alanda meydana gelen zarar, tarım ağırlıklı işleyen ekonomiyi kötü etkilemekte ve gıda ürünlerinin ithalatına zorlamaktadır. Petrole bağlanan ekonomi ise giderek zayıflamakta ve hızla artan enflasyon nedeniyle halk giderek daha da fakirleşmektedir.

Sünni ağırlıklı olan Yemen merkezi hükümeti, ülkenin güneyinde ayrılıkçı gruplarla baş etmek zorundadır. Geçmişte yirmi yıl Marksist yönetim tarafından yönetilen Güney Yemen’in Kuzey Yemen’in lideri olan Abdullah Ali Salih tarafından 1990’da birleştirilmesinin ardından 1994 yılında bir iç savaş yaşanmış, ancak Salih’in yönetimi devam etmiştir. Güney’deki halk da tıpkı kuzey gibi bölgelerinin fakir bırakıldığından şikâyet etmektedir.

El-Kaide örgütü ise devlete ve yabancılara ait petrol tesislerine, yabancı işçilere, turistlere, Batı ülkelerinin büyükelçiliklerine ve kültür merkezlerine saldırılar düzenlemektedir. El-Kaide açısından Yemen’in coğrafi konumu önemlidir. Körfez’de petrol zengini ve ABD’nin konuşlandığı ülkelerin yanı sıra Mısır, Etiyopya ve İsrail gibi ABD’nin diğer müttefiklerine yakınlığı ve iç karışıklık ve ekonomik yetersizlikler nedeniyle kontrolü yeterince sağlayamayan Sudan benzeri zayıf bir hükümete sahip olunması, Yemen’i radikaller açısından ideal bir konuma getirmektedir. Radikal Salafilerin tıpkı Suudi Arabistan’da Şiilerle saldırmaması gibi Yemen’de de toplam nüfusun %40’ını oluşturan Zeydi Şiilere karşı saldırı düzenlememesi dikkat çekicidir. Uzun bir süredir kuzeye odaklanan Yemen hükümeti ise El-Kaide konusunda yeterince çaba göstermediği için ABD tarafından uyarılmaktadır.

Kuzeyde ise adil olmayan politikalar uygulandığı gerekçesiyle meşru müdafaa yaptığını iddia eden Şiiliğin Zeydi kolundan olan Hutiler nedeniyle zorlu bir dönem yaşamaktadır. Bu bölgedeki sorun ideolojik, siyasi, coğrafi ve gelişmişlik sorunlarının bir araya gelmesi ile ortaya çıkmıştır. Bu grup 2004 yılında öldürülen liderleri olan Hüseyin Bedrettin El-Huti’den dolayı Hutiler olarak bilinmektedir. El-Huti tarafından kurulan Mümin Gençler isimli örgütün faaliyetleri Lübnan Hizbullah’ı ile belli yönlerden benzer nitelikte olup şu anda Abdul Malik El-Huti gruba liderlik etmektedir. 2004 Haziranı sonrası dönemden itibaren devam eden çatışmalar, binlerce kişinin ölümüne ve on binlerin yaşadıkları bölgeleri terk etmelerine neden olmuştur. 5 Kasım’da Suudi sınırlarına da saldırıda bulunan Hutilere Suudi Arabistan tarafından karşılık verilmesi ise Yemen sorununa Suudilerin de doğrudan müdahil bir duruma geldiğini göstermektedir.

2008 Şubat ayında Katar’ın aracılık ettiği görüşmelerde Yemen hükümeti ve isyancılar arasında varılan anlaşma neticesinde yapılan ateşkesten bir buçuk yıl sonra çatışmalar, Hutilerin kuzeydeki Sa’ada şehrini başkent Sanaa’ya bağlayan yolları kapatmaları, diğer şehirlerde de yayılmaya başlamaları ve askeri kampları basmaları ile tekrar başlamıştır. Ayrıca Sa’ada’da kendi askeri eğitim kamplarını kurma çabaları, okullar ve polis merkezlerine el koymaları da bölgede marjinal bir yapının ortaya çıkarılmak istendiğinin göstergeleridir. Hutiler, bölgelerinin gelişmemişliği ve merkezin ABD ve Batı ile ilişkileri konularında merkezi eleştirmektedir. Cumhurbaşkanı Salih, Hutilerin 1962 Devrimini reddettiklerini ve bunun yerine dine dayanan kendi devletlerini kurma amaçları olduğunu söylerken, Hutiler ise adalet istediklerini ve kendilerini savunduklarını söylemektedirler. 2004’ten itibaren 150.000’den fazla kişinin yerinden edilmesine neden olan çatışmalar nedeniyle Hutilerin hâkim olduğu Sa’ada’nın belli bölgelerinde bölgeye yardım kuruluşlarının girmesine de izin verilmemektedir.

Körfez’de kökten dinci ve Batı karşıtı gruplar ile Irak savaşı sonrası değişen Sünni-Şii dengeleri nedeniyle etkisini artıran İran’ın diğer ülkelerle rekabeti oldukça karmaşık bir durum ortaya çıkartmaktadır. Körfez’de radikal İslami gruplar karşısında en fazla baskı altında olan iki ülke ise Suudi Arabistan ve Yemen’dir; ancak dünyanın en zengin ülkelerinden olan Suudi Arabistan tarafından alınan önlemler ile Arap ülkelerinin en fakirlerinden olan Yemen’in zayıf durumdaki hükümetinin konumu farklıdır. Yemen hükümeti ve Suudi Arabistan tarafından Hutilere yardımla suçlanan İran ise bu suçlamaları kabul etmemekte, Hutilerin hükümetteki yolsuzluklar ve iç anlaşmazlıklar nedeniyle çatıştığını söylemektedir.

Hutiler Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih tarafından İran’ın para ve silah desteğini almakla suçlanmaktadır ve yakın bir dönemde Yemen medyasında İran’a ait bir gemi tarafından ülkeye yasa dışı yollardan silah sokulmaya çalışıldığı haberleri yayınlanmıştır. Ancak dış destek alındığı Hutiler tarafından kabul edilmemektedir; desteğin iç kaynaklardan geldiğini söylemektedirler. Hutiler tarafından suçlanan ve bölgede İran’ı uzun süredir tehlike olarak gören Suudi Arabistan da olayları tetiklediği iddiasıyla İran’ı suçlamaktadır. Bu suçlamalar ve çatışmanın Sunni-Şii boyutu özellikle Suudi finansmanlı medya tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Bununla birlikte, İran ve Suudi ilişkilerindeki rekabetin mezhep farkının ötesinde bölgesel liderlik, ABD ile ilişkiler ve nükleer tehlikesi üstüne kurulu olduğu unutulmamalıdır. Böylece, Arap ülkelerinin İran karşıtlığı safına Yemen hükümeti de katılmıştır. Dolayısıyla Arap Girişimi’nde sıralanan şartlar yerine İsrail ilişkilerinde normalleşmeye doğru geçiş, bir anlamda İsrail ve bu ülkelerin ortak düşman olan İran karşıtı tutumlarından dolayı güçlenmektedir. Sünni-Şii boyutu ön plana çıkartılarak iç savaş haline dönüşen olayların dışında Yemen, iki gücün çatışma alanına dönmüştür. Yemen’in kuzeyinde İran destekli ve İran benzeri bir oluşumun gerçekleşmesi ise Yemen’in dahilinde 10 km. tampon bölge oluşturulmasını talep eden Suudi Arabistan açısından sınırlarında bir düşman yaratılması anlamındadır.

Hutiler ayrılıkçı bir hareket olarak iç kaynaklı bir sorunun parçası mıdır yoksa olayların devamını bölgesel tetikleyiciler mi sağlamaktadır sorusu ise bölgedeki belirsizlikler nedeniyle uzun bir süre daha sorulmaya devam edecek gibi görünmektedir.


sacikalin8@gmail.com

Serpil Açıkalın, USAK Ortadoğu Araştırmaları Merkezi
9 Aralık 2009, Çarşamba

Hiç yorum yok: