23 Eylül 2009 Çarşamba

Bölgesel Gelişmeler ve Türkiye-Suriye İlişkileri



Çarşamba gününden itibaren Türkiye’de devam eden temaslar neticesinde Suriye ile ilişkilere yeni bir boyut katılarak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği için imzalar atılmış ve iki ülke liderinin görüşmeler sırasında verdiği mesajlar pek çok yorumcu tarafından olumlu olarak karşılanmıştır. Perşembe günkü Suriye gazetelerinde, bu hafta gerçekleşen Beşar Esad liderliğindeki Suriye heyetinin ziyareti ve atılan imzaların ilk sayfadan verildiği görülmektedir. Suriye medyasında ayrıca Türkiye-Suriye arasında geçmişle kıyaslandığında tersine dönen ilişkinin yanısıra iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin büyüklüğüne de vurgu yapılmaktadır.

Türkiye-Suriye ilişkileri özellikle 2000’li yılların başından itibaren önemli bir ivme kat etmiştir. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in tüm tepkilere karşın Hafız Esad’ın cenazesi için Suriye’ye gitmesi Türkiye’nin uzattığı bir el olarak algılanmıştır ve bu girişim Suriye tarafından hala dile getirilmektedir. Özellikle 11 Eylül saldırılarının ertesinde Batı tarafından uygulanan izolasyon politikalarının ve ekonomik yaptırımların yanı sıra, 2005 yılında gerçekleşen Refik Hariri suikastı ile karşılaşılan uluslararası baskı sonrası yalnızlaşan Suriye’ye karşı Türkiye istikrarlı bir politika izlemiştir. Suriye ve Amerikan ilişkilerine bakıldığında ise daha 1979 yılında ABD tarafından terörizmi destekleyen devletler listesine Filistinli gruplara ev sahipliği yaptığı için Suriye’nin de eklendiğini görmekteyiz. 2000’li yıllarda Suriye’nin tekrar ‘şer ekseni’nde tanımlanması ve Hariri suikastı sonrası Washington’ın büyükelçisini ülkeden tekrar çekmesi de iki ülke arasındaki gerilimi artırmıştır.

Bölgesel dinamiklere bakıldığında ise, 2003 Mayıs ayında gerçekleşen Irak işgali sonrası bölgede mezhepsel gerilimlerin ve İran’ın etkisinin artması, Arap-İsrail çatışmasının devam etmesine bağlı olarak Hamas direnişinin devam etmesi, 2006 yılında patlak veren Lübnan savaşı sonrası Hizbullah’ın etkisinin artması, Suriye’nin izolasyon politikaları sonucu İran ile yakınlaşması ve Arap dünyasının giderek kutuplaşması gibi olaylarla durumun daha da karmaşıklaştığı görülmektedir.
Bununla birlikte ülke içinde giderek ağırlaşan ekonomik koşullar nedeniyle liberalleşmeye çalışan ve dış yatırımları artırma amacı güden Suriye için komşu ülkeler bir anlamda çıkış olarak görülmüştür. Değişen iç koşulların etkisi ile Esad yönetimi dış ilişkilerinde de izolasyon politikalarını kırmaya çalışmaktadır. Bunun örneği yeni ABD yönetimine verilen sıcak mesajlar ve Obama yönetiminin geçtiğimiz aylarda ülkeye büyükelçi atamasında görülmüştür. Benzer bir şekilde Lübnan ve Suriye son dört yıllık gerilimin ardından karşılıklı büyükelçi atayarak ilişkilerin geliştirilmesine yönelik mesajlar verilmiştir ve Lübnan, Suriye tarafından tanınmıştır.

Son yıllarda İsrail-Suriye barış görüşmelerinin de tekrar gündeme geldiğini görmekteyiz. 2008 yılının son aylarında Türkiye’nin arabuluculuğunda yürütülmek istenen görüşmelerde ise Gazze saldırıları sonrası değişen atmosfer nedeniyle tersine bir dönüş olmuştur. İsrail ile Suriye arasında 1990’lardan itibaren belli dönemlerde gündeme gelen barış masasına oturma (özellikle 1996 ve 1998-2000 dönemi)konusunda her ne kadar Suriye ve Türkiye olumlu mesajlar verse de, kısa vadede değerlendirildiğinde İsrail-Suriye görüşmelerinin gerçekleşmesi zordur. Son aylarda İsrail için önemli olan gündem maddesi Filistin Meselesi’dir. İsrail’de yerleşimciler tartışması devam ederken, bu gündem haricinde, Suriye açısından barışın olmazsa olmazı olarak görülen Golan Tepeleri konusunda İsrail tarafından bir tavizin verilmesi önümüzdeki dönemde mümkün görünmemektedir. Ayrıca her ne kadar Türkiye-Suriye arasında ilişkilerin geliştirilmesi konusunda ABD ile bir görüş birliği olsa da, İsrail’in şüpheci tavrı özellikle Suriye-İran ilişkileri nedeniyle hala devam etmektedir.

Tüm bu istikrarsızlık ortamı içinde Türkiye ile 2000’lerde girilen yeni süreçte ise iki ülkenin geçmişte yaşadığı Hatay, su, terör sorunları ve 1998 yılındaki kriz hatırlandığında çok büyük bir değişim yaşandığı görülmektedir. Suriye ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi son beş yılda iki katına çıkarak 2008 yılında 2 milyar dolara ulaşmıştır ve 2009 yılı için beklenen rakam 3 milyar dolardır. Bunda iki ülke arasında 2007 yılında uygulamaya giren Serbest Ticaret Anlaşması’nın da katkısı vardır. İki ülke arasında doğal gaz boru hattı, elektrik üretimi projeleri ve ortak petrol arama girişimleri halen devam etmektedir; ayrıca yenilenebilir enerji kaynakları konusunda da Türkiye’nin Suriye’ye katkıda bulunması planlanmaktadır. Ahmet Davutoğlu’nun geçtiğimiz ay Irak gezisinde tekrar gündeme gelen Yüksek Düzey Stratejik İşbirliği Anlaşması’na Suriye’nin de katılması sonucu bakanların karşılıklı ziyaretleri ve vizelerin kaldırılması Davutoğlu’nun işbirliğinden de öte entegrasyon talebine daha fazla yaklaşılması anlamındadır. Ancak Türkiye’nin öncülük ettiği bu üçlü entegrasyon içinde Suriye ve Irak ilişkileri hala sorun teşkil etmektedir. Irak’ta Ağustos ayında meydana gelen ve 95 kişinin hayatına mal olarak Suriye’nin zan altında bırakıldığı olaylar sonrasında Türkiye, mekik diplomasisine başlayarak iki ülke arasında belge değişimi yapılmasını sağlamıştı. Ancak Maliki’nin olayların sorumluluğunu Suriye’ye yıkma çabası ve konuyu uluslararası mahkemeye taşıma ısrarı Suriye’nin hiç de istemeyeceği yeni bir Hariri davası niteliği taşımaktadır. Ancak görülmektedir ki, ABD tarafından bir zamanlar şeytan ekseninde tanımlanan ve terörist ülke imajına sahip olan Suriye için bugün gelinen noktada bu imajın silinmesi istenmektedir. Bu noktada ülkedeki gündem, yaşanan ekonomik zorlukların çevre ülkeler ve özellikle Türkiye ile aşılması konusudur.

Çarşamba günü imzalanan vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması konusunda ise zaten bir prosedürden öteye geçmeyen vize uygulamasının kaldırılması özellikle dini bayramlarda günübirlik de olsa bölge halkının akınına uğrayan sınıra ilgisi artacak ve sosyal entegrasyona büyük bir katkı sağlanacaktır. Bu noktada İran ile de vize uygulaması olmayan Türkiye için “Doğu’ya daha fazla mı kayıyor?” tarzı sorular gündeme gelse de, istikrarı artıran ve bölgesinde öne çıkan bir ülkenin AB için de tercih edilirliğinin artacağı unutulmamalıdır.


Serpil Açıkalın- USAK Ortadoğu Araştırmaları Merkezi
sacikalin8@gmail.com
18 Eylül 2009, Cuma

Hiç yorum yok: