30 Kasım 2007 Cuma

Seçimlerin Ardından, Araplar İçin En İyi Türk Hükümeti Hangisi?

Serpil Açıkalın / 27 Temmuz 2007
22 Temmuz’da Türkiyede gerçekleşen genel seçimler hiç şüphesiz ki Ortadoğu bölgesindeki tüm ülkeler tarafından yakından takip edildi ve seçimle ilgili yorumlar hala devam ediyor. Bugünlerde ise Arap medyasında tartışmanın boyutu, ordu ve AKP’nin ilşikilerinin izleyeceği seyir ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine hangi adayların katılacağı konusuna kaymış durumda. Bununla birlikte Pazar günü yapılan seçim, yıllardır hem Türkiye’deki bazı kesimler hem de Araplar arasında tartışılan ‘Türkiye Ortadoğu da öncü bir ülke olabilir mi?’ sorusunu da gündeme getirdi. Bölgedeki pek çok Arap gazetesi yazarı, AKP nin %47 gibi ezici bir çoğunlukla seçimleri kazanmış olmasına haberlerinde geniş yer verdi ve 22 Temmuz’da yapılan seçimler sadece Türkiye’de değil aynı zamanda dünya medyasında da büyük bir ilgiyle izlendi. BBC, CNN, El Cezire ve El Arabiye gibi televizyon kanalları seçim bölgelerinde istihdam ettikleri habercilerle seçim sonuçlarını izleyicilerine duyurdu. Türkiye’deki seçimlerin hem bölge hem de Avrupa ülkeleri tarafından gördüğü ilgi, aslında ülkede uzun süredir devam eden gerginliğin sonucunu merak etme şeklinde de yorumlanabilir. Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde  demokratik seçimlerin yapılabildiği sayılı ülkelerden biri olması ve içinde bulunduğu istikrarsız çevrede nispeten daha istikrarlı bir çizgi izlemesi de pek çok analistin dikkat çektiği bir konuların başında geliyor. Mısır ve Suriye gibi ülkelere baktığımızda seçimlerden %97-98 gibi oranlarla çıkan otoriter/yarı otoriter liderler ve cumhuriyet olarak anıldığı halde babaların çocuklarını liderliğe hazırladığı dönemler görüyoruz. Suriye’de 1970-2000 yılları arasında yönetimde bulunan Hafız Esad rejimini izleyen Beşar Esad rejimi ve Mısır’da 1981 yılından beri ülkeyi yöneten Hüsnü Mübarek rejimi Ortadoğu'da uzun yıllardır devam eden ve yakın dönemde değişmesi beklenemeyen otoriter rejimler arasında sayılabilir. Bölgedeki diğer ülkeler ise büyük oranda ya Krallık ya da Meşruti Krallık yoluyla yönetiliyor. Kuveyt’te kadınların seçme ve seçilme hakkını 2006 yılında elde ettiğini ve Suudi Arabistan’da hala kadınların oy kullanma hakkının olmadığını düşündüğümüzde Türkiye’nin hem laik hem de Müslüman kimliğiyle bölgede sahip olduğu önem daha da fazla göze çarpıyor. Arap medyasına baktığımızda seçimler konusunda bazı ayrışmalar görebiliyoruz. Arap basınında, genel olarak Arap milliyetçiliği veya İslamcı düşünce dışında AKP’nin “ılımlı İslam” çizgisini kendi ülkelerinde de görmek isteyen, Türk televizyonlarından parlamentoda yaşanan tartışmaları izlediklerinde imrenen insanlar mevcut. Son dört yıldır AKP Hükümeti’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda gösterdiği hassasiyet, yapılan reformlar ve başörtüsü konusundaki tartışmalar Türkiye’de olduğu kadar Arap medyasında da yankı bulan konular arasında yer alıyor. Milliyetçi Arap yazarlar arasında, Türkiye'nin Avrupa Birliği’ne üye olması, yakın dönemde yaşanan cumhurbaşkanlığı krizi, Nisan ayında düzenlenen mitingler ve sonrasında gelen erken seçim kararı ile yaşanan hareketlilikten dolayı eleştiren yazarların yanısıra, laik bir sisteme sahip olduğu için Türkiye’yi eleştiren yazarlar da azımsanmayacak kadar fazla. Yabancı basında ve akademi dünyasında Türkiye, cumhuriyetin kurulmasından günümüze ordu etkisinin yönetimde yoğun bir şekilde hissedildiği ve dönem dönem darbelerin yaşandığı, halkının büyük bir çoğunluğu Müslüman olan laik bir ülke olarak tanımlanıyor. 22 Temmuz seçimlerinde de Arap basının konuya yaklaşımı, ‘ılımlı İslamı’ temsil eden AKP Hükümeti’ne karşı ‘orduyu ve laikliği temsil eden ana muhalefet partisi CHP arasındaki çekişme’ şeklinde oldu. Lübnan’ın önde gelen gazetelerinden Dar El Hayat gazetesi yazarı Cihad El Hazin’in, AKP’nin açık farkla galip geldiği seçimlerdeki başarısının ardından 25 Temmuz tarihinde yazdığı yazının başlığı “Araplar için en iyi Türk hükümeti” şeklinde oldu. El Hazin, AKP’nin Arap dünyasındaki liderler için örnek olmasını ve Arap partilerinin artık slogan atmaktan vazgeçerek AKP’nin ekonomide ve Avrupa Birliği sürecinde gerçekleştirdiği reformların benzerlerini uygulamaları gerektiğini yazısında vurguluyordu. Erdoğan’ın ''Sandıkta birlik ve beraberliğimiz, demokrasimiz ve cumhuriyetimiz daha da güçlenerek çıkmıştır'' açıklaması ile çoğulcu ve anayasal hukuk devleti görünümü veren Türkiye’nin yaşadığı deneyimin otoriter rejimler altında yönetilen bölge halkı için çok şey ifade ettiği söylenebilir. Bölgede son dönemde İsrail, Suriye, İran ve Amerika arasındaki görüşmelerde Türkiye’nin üstleneceği rol ne olacak sorusuna cevap aranırken AKP’nin, seçimler sonrası Arap medyasında yapılan yorumları iyi değerlendirilerek bölge ülkeleri ile ilişkileri, gelecekteki fırsatları ve geçmişte yapılan hataları tekrar gözden geçirmesi gerekiyor.

Serpil Açıkalın

http://www.turkishweekly.net/

27 Temmuz 2007

Hiç yorum yok: