Serpil Açıkalın
4 Aralık 2010, Cumartesi
Daha önceki yazılarımızda da defaatle değindiğimiz Mısır seçimlerinin ilk raundu en nihayetinde geçtiğimiz hafta gerçekleşti; ancak ilk raundun sonunda Müslüman Kardeşler’in Meclis’te hiç sandalye kazanamaması dolayısıyla seçimleri boykot etmesiyle ikinci raunda gerek kalmaksızın sonuçlar neredeyse belli oldu.
Mısır, insan kapasitesi ve tarihi göz önüne alındığında dışarıdan bakan bir göz için üzüntü verici bir hale dönüşmüş durumda. Kantitatif çalışmalar otoriteryanizmin farklı regresyonlarla toplumdaki etkisini araştıradursun, Mısır’daki rekabetsiz ortamda hayatın durağan hale gelmesinde ebetteki ülkenin var olan sisteminin en büyük etken olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Bu durağanlık, çevre ülkelerle karşılaştırıldığında ülkede muhalefetin nisbi de olsa sesi daha fazla duyulmakla birlikte, temelde Mısır hükümetinin konsolidasyon döneminin yıllar önce tamamlanmış olmasından ve kemikleşmiş olan rejimle birlikte ülkedeki adaletsiz gelir dağılımından kaynaklanıyor.
Mısır, 19. yüzyılın ilk yarısında monarşi yönetimi boyunca var olan çok partili düzenin Nasır döneminde tek partili hale getirilmesine ve 1970’lerde Sedat tarafından göstermelik de olsa çok partili döneme geri dönülmesine tanık oldu. Lineer bir ilerleme göstermeyen Mısır demokrasisinde, değişen konjonktür dolayısıyla, beş yıl öncesi ile karşılaştırıldığında bugün de geri atılan adımların olduğunu ve yarı-otorier sistemin giderek güçlendiğini görmekteyiz.
2010 Halk Meclisi Seçimlerine Giden Süreç
Bu yılki Halk Meclisi seçimlerinin önemi, gelecek yıl yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çok kısa bir süre öncesinde gerçekleşmiş olmasından kaynaklanıyor. Seçimlerin sonucunda Halk Meclis’inde oluşacak bir oran değişimi, gelecek yılın cumhurbaşkanlığı adayını henüz ilan etmeyen Hüsnü Mübarek açısından oldukça büyük bir risk oluşturabilirdi. Önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere kanun maddelerinin Cumhurbaşkanlığı için adaylık koymayı pek çok şarta bağlamış olması, bu seçimleri gelecek yılki asıl seçim için ezici bir çoğunlukla galip gelinmesi gereken bir hale soktu.
2005 seçimlerinde 88 bağımsız adayla Meclis’te temsil olanağına kavuşan Müslüman Kardeşler Cemaati açısından, aradan geçen beş yıl içerisinde pek çok şey değişti ve bu gelişmeler Cemaati bugüne taşıdı. İç bölünmeler yanında 2005 yılında gösterilen başarı sonrası uygulanan rejim baskısının artması, beş yıl öncesi ile bugünü karşılaştırdığımızda Müslüman Kardeşler’in de oldukça değiştiğini gösteriyor.
Özellikle uluslararası konjenktürde yaşananlar, Mısır rejimi açısından 2005 seçimleri öncesinde çok farklı bir atmosfer yaratmıştı. Amerikan baskısı neticesinde Mısır hükümeti, 2004 yılında zorunlu olarak reformlar hayata geçirmişti ve 2005 yılındaki seçimlerin yetersiz de olsa yargıçlar tarafından denetlenmesine karar verilmişti. Ancak aradan geçen zaman zarfında yaşananlar, özellikle ABD tarafından yapılan baskının giderek zayıflaması sonucunu doğurdu. George Bush’un Irak Savaşı sonrası baskıları, 2006 Hamas zaferi sonrası ortadan kalktı. Özellikle Obama’nın iktidara gelişi sonrası Kahire Üniversitesi’nde yaptığı konuşmayı dinlemeye gelen Müslüman Kardeşler’in üst düzey liderleri, aslında bu konuşmaya Bush benzeri uyarıları dinlemek üzere gelmişlerdi. Ne var ki aradan geçen yıllarda, ne Amerikan yardımının azaltılması ne de sivil toplumun güçlendirilmesi gibi konular eskisi kadar gündeme gelmedi. Ayrıca, 2005 öncesi ortaya çıkan Kifaye Hareketi de o dönemde ülke içinde ve dışında farkındalığın artmasına büyük bir katkı sağlamıştı; ancak bugün ülkedeki medyanın da iktidardaki Ulusal Demokratik Parti yararına bir değişime gittiği görülüyor. Özellikle Vafd partisinin başkanı olan Seyyid El-Bardavi’nin Mübarek karşıtı haber ve yorumları ile bilinen Düstur gazetesini satın alması sonrası gazetenin muhalif editörünün işine son vermesi ile tekrar gündeme gelen iddialara göre, Mısır’daki zayıf seküler partiler, Meclis’de daha fazla temsil hakkı kazanabilmek için hükümet ile gizli işbirliğine gidiyorlar.
Seçimlere giden süreçte yaşanan diğer bir gelişme ise, ‘İslam Çözümdür’ sloganının muğlaklığını aşmak amacıyla 2007 yılında Müslüman Kardeşler tarafından yayınlanan Taslak Parti Programı isimli sosyal, siyasi ve ekonomik konulara değinen belgenin, içeriği dolayısıyla gerek Mısır entelektüellerinde ve gerekse ülkeyi uluslararası ortamda izleyenlerde uyandırdığı tepki oldu. Bu belgenin öncesinde 2004 ve 2005 yıllarında da farklı iki belge yayınlanmış olmasına karşın, bu defa Cemaatin şahin kanadının daha ağır bastığı genel olarak yapılan yorumlar arasındaydı. Bu belgede özellikle cumhurbaşkanlığı için Müslüman olmayanların ve kadınların aday gösterilmemesi ve bir ulema konseyi kurulması gibi konular, 1990’lı yıllardan itibaren demokrasi söylemine sık sık başvuran Müslüman Kardeşler’in demokrasiyi içselleştirip içselleştirmediği sorusunu tekrar gündeme getirdi ve Cemaatin kendi içinde reformist ve gelenekselci kanat arasında fikir ayrılıklarına sebep oldu. Her ne kadar cumhurbaşkanlığı makamı konusunda geri adım atılmamışsa da daha sonra yapılan açıklamalarda ulema konseyinin parlamenter bir düzeni temsil etmediği ve daha çok danışma meclisi anlamına geldiği söylendi. Ancak Müslüman Kardeşler’in genel yaklaşımından anlaşılan, demokrasinin daha ziyade seçimlerin adil ve özgür ortamda yapılması olarak kabul edildiğidir; vatandaşlık hakları ise Cemaat açısından daha geriden gelen meselelerdir.
2007 yılında özellikle dini temelli seçim kampanyalarına ve gruplara karşı düzenlenen kanun değişimleri de, kısa bir süre sonra gerçekleşen yerel seçimlerde görüldüğü üzere, Müslüman Kardeşler üzerindeki baskıyı büyük ölçüde artırdı. Bu süre boyunca Müslüman Kardeşler, ‘İslam Çözümdür’ benzeri bir sloganı kullanmayı büyük ölçüde terk etti.
Seçimler..
Müslüman Kardeşler her sıkıntılı dönemde yaptığı gibi bu seçimlerde de iktidar partisinin baskısını azaltmak için başlangıçta 130 gibi çok az aday sayısı ile seçimlere girdi. Seçimler öncesinde Müslüman Kardeşler üyelerinden pek çok kişi tutuklanırken, hükümet tarafından özellikle zayıf olmasına karşın yıllardır var olma çabasında olan seküler partilerin seçimleri boykot etmemesi yönünde çağrılar yapıldı. Seçimlerin ilk raundunun sonunda ise Vafd Partisi, Nasırist Parti, Gad Partisi ve Tagammu Partisi gibi partiler ancak birkaç sandalyeyi garantileyebilirken Müslüman Kardeşler’in hiçbir adayı bu şansı yakalayamadı.
Seçimler öncesi gündeme gelen uluslararası gözlemciler tarafından seçimlerin izlenmesi meselesi, özellikle iktidar partisi taraftarlarının yoğun bir tepkisiyle karşılaştı; parti gözlemcilerine de izin verilmemesine karşın, sadece bağımsız adayların gözlemciliği kabul edildi. Bu izne rağmen pek çok gözlemci seçim merkezlerine girmelerine izin verilmediği için bu hakkı da kullanamadılar. Şiddet ve şikâyetlerle dolu olan bir Mısır seçimleri de böylece geçmiş oldu.
Müslüman Kardeşler açısından bakıldığında, bu yaşananların sürpriz olmaması geçmişteki deneyimlerinden kaynaklanıyor. 1980’lerin sonlarından itibaren ve 1990’larda Müslüman Kardeşler'in topluma yayılma ve açılma çabasıyla sendikalarda ve üniversitelerde gösteridiği başarı dolayısıyla rejim baskısının artması, 1990 yılında seçimlerin boykot edilmesi ve 1995 yılında Meclis’e hiçbir adayının girememesi sonucunu doğurmuştu. Bugünkü durum da geçmişten pek farklı değil. Müslüman Kardeşler Meclis yerine tekrar sivil topluma yoğunlaşacak ve ayakta kalma çabasını devam ettirecek. Bu nedenle, seçimlerin ardından Cezayir ya da Tunus’ta 1990’ların başında yaşanan çatışmalar Mısır açısından beklenen gelişmeler değil.
Mısır’da gelecek yıl yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Cemal Mübarek tarafından kazanılsa dahi, bu durum yine de ülkenin yıllardır yaşadığı durgunluktan çıkması anlamına geliyor. Bu nedenle beş yıl sonra yapılacak olan Parlamento seçimlerinde yukarıda sayılanlar doğrultusunda pek çok şey değişebilir.
Yeri gelmişken dikkat çeken bir diğer konu, Türk medyasının da giderek Ortadoğu’nun iç gelişmelerini daha yakından izlemeye başlaması ve bu yönde yorumların artması. Ancak maalesef ülkelerin tarihlerinin çok iyi bilinmemesi nedeniyle yazılarda birbiriyle çelişen pek çok konu da dikkat çekiyor. Zaman içinde bu durumun değişeceğini umut ediyoruz.
Serpil Açıkalın
sacikalin8@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder